BİR ÇİZGİ YÜRÜYÜŞE ÇIKAR

Sessiz bir çizginin devinimi

“Sayfayı çevirip yeni bir çizime başladım; bir öncekinin bıraktığı yerden.”
- John Berger

Ferahnaz Apdiç’in ikinci kişisel sergisi, serginin başlığını da oluşturan Paul Klee’nin düşündürücü sözü “Bir çizgi yürüyüşe çıkmış bir noktadır” ifadesi üzerinden insan yaşamının başlangıcından sona kadar olan akışını ele alır. Apdiç’in işleri, insanın varoluşunu çizgilerin kıvrımları, yön değişimleri ve boşluklar üzerinden sorgularken, figüratif soyutlama yaklaşımıyla monokrom tonlarda derinlikli bir anlatı sunar. Bu sergi, bireyin doğumdan ölüme kadar geçirdiği dönüşümleri, zaman ve mekân kavramlarının çizgi üzerindeki etkisiyle betimlenir. Çizgi yaşamı anlatırken lineer ve inişli çıkışlı bir akışı yine benzer bir devinimle sunar.

Paul Klee’nin çizgiyi neredeyse yaşayan bir varlık gibi ele alması, Ferahnaz Apdiç’in üretimlerinde de belirgin bir şekilde kendini gösterir. Resimlerde çizgi dans eder, durur ve koşar; kısacası yaşamaya devam eder. Apdiç, çizgiyi sadece bir form veya teknik araç olarak değil, aynı zamanda düşünsel bir süreç ve döngüsel anlatının taşıyıcısı olarak kullanır. Onun çizgileri, insanın yaşam serüvenini yansıtan metaforik bir yolculuk niteliği taşır. Bu yolculuk, zaman zaman kesintiye uğrayan, yön değiştiren ve boşluklarda kaybolan çizgilerle ifade edilir. Boşlukların ve yoğunlaşan çizgilerin bir arada kullanımı, insanın varoluşsal arayışlarına ve bilinçaltındaki belirsizliklere işaret eder. Aslında, tıpkı yaşamın yanılsamalı ve değişken rutini gibi.

Sanat tarihçisi John Berger, “Görme Biçimleri” adlı eserinde insanın dünyayı algılama biçimini çizgiler ve imgeler üzerinden anlatır. Berger’e göre çizgi, sanatçının dünyayı kavrayışının en temel ifadesidir ve bu çizgi, bakışımızın izini sürmektedir. Apdiç’in çizgilerinde de benzer bir iz sürme hali mevcuttur; sanatçının işleri izleyiciyi insan yaşamının döngüselliği üzerine düşünmeye davet eder. Bu döngüsellik, zaman kavramının göreceliğini ve bireyin sürekli bir değişim halinde olduğunu vurgular.

Güzel sanatlar eğitiminde, “noktaların birleşimi çizgiyi oluşturur” şeklinde öğretilir. Apdiç’in eserlerindeki tüm noktalar, yaşamın inişli çıkışlı döngüselliği içinde ironik bir “punctum” oluşturarak çizgiye dönüşür ve hayati anlam arayışına devam eder.

Apdiç’in eserlerinde kullanılan sprey boya, karışık teknik ve figüratif soyutlama yaklaşımları, çizginin fiziksel ve kavramsal sınırlarını genişletir. Sprey boyanın rastlantısallığı, çizginin kimi zaman kontrolsüz bir akışa dönüşmesine, kimi zaman da beklenmedik biçimde yön değiştirmesine olanak tanır. Bu teknik, yaşamın önceden kestirilemeyen yönlerine ve insanın kaderi üzerindeki sınırlı kontrolüne dair güçlü bir metafor sunar. Apdiç’in bu rastlantısallığı işlerindeki espaslarla dengelemesi, insanın arayışlarını ve boşluklarla yüzleşme zorunluluğunu hatırlatan bir anı bütünlüğüne dönüşür.

Apdiç’in kendine dönük bakışı ve dünyayı yeniden kendi gözüyle yaratma çabası, varoluşu ve dünyevi olanı anlama ihtiyacından doğar. Her çizgi bir yaşam kesiti, her kıvrım bir dönüş noktası ve her boşluk belirsiz bir geleceğe işaret eder. Bu anlamda Apdiç’in işleri, insanın hem bireysel hem de kolektif geçmişine bir yolculuk sunar. Özellikle monokrom tonların kullanımı, işlerdeki dramatik ve melankolik atmosferi güçlendirir. Siyah-beyaz kontrast, yaşamın zıtlıklarını ve insan deneyiminin karmaşıklığını ifade ederken, aynı zamanda izleyiciyi sadeleşmiş ve derinleşmiş bir görsel deneyime davet eder.

Fransız düşünür Gaston Bachelard, “Mekânın Poetikası” adlı eserinde insanın mekânla kurduğu ilişkiyi hayal gücü üzerinden ele alır ve mekânın hatıralar, duygular ve düşüncelerle şekillendiğini savunur. Apdiç’in çizgileri, Bachelard’ın bu düşüncesine paralel olarak mekânı ve zamanı yeniden inşa eden çizgisel formlar yaratır. Sanatçı, çizgileriyle yaşamın mekânsal ve zamansal boyutlarını sorgular; her kıvrım bir hatıra, her yön değişimi bir yeni başlangıç, her boşluk ise bir bekleyiştir. Apdiç’in figüratif soyutlama işleri, insan figürünü sadece fiziksel bir varlık olarak değil, aynı zamanda ruhsal bir yansıtma olarak da ele alır. Bu figürler, çizgi ve boşlukların kesişiminde var olur ve insanın kimlik arayışını, içsel çatışmalarını ve dönüşüm süreçlerini görünür kılar. Özellikle gençlik, olgunluk ve yaşamın sonu gibi kavramların örtük biçimde işlendiği eserlerde figürlerin belirsiz ve silikleşmiş halleri, insanın zamanla değişen ve dönüşen kimliğini de vurgular.

“Bir Çizgi Yürüyüşe Çıkar”, insan yaşamının ritmik döngüsünü ve bu döngü içerisindeki sürekli hareketi betimlerken, aynı zamanda izleyiciyi kendi yaşam yolculuğunu da sorgulamaya davet eder. Çizgilerin kıvrımları ve boşlukları, izleyicinin kendi yaşamındaki dönüm noktalarını, belirsizliklerini ve yön değişimlerini hatırlatır. Bu bağlamda sergi, hem kişisel hem de evrensel bir anlatı sunar. Sanatın bu kişisel ve evrensel anlatısında Apdiç’in işleri izleyiciyi sessiz bir düşünme sürecine davet eder; çizgiler ve boşluklar üzerinden insanın varoluşsal kaygılarını ve yaşamın anlamını sorgulamaya teşvik eder.

Sonuç olarak, Ferahnaz Apdiç’in “Bir Çizgi Yürüyüşe Çıkar” sergisi, insan yaşamının evrelerini çizgilerin metaforik gücüyle ele alırken izleyiciyi yaşam döngüsüne dair derin bir düşünce yolculuğuna çıkarır. yolculuğu, izleyiciyi kendi yaşam serüveninin izini sürmeye ve bu süreçte boşluklarla, konularla ve durumlarla yüzleşmeye çağırır. Bu sergi, hem bireysel hem de toplumsal hikâyelerin noktadan yola çıkan çizgisel bir anlatımı olarak, yaşamın kendisini bir hikâye, gerçek bir kurgudan alıntı ve nihayetinde Apdiç’in öz anılarının izleği olarak sunar.

Melike Bayık

    Ferahnaz Apdiç

    16.01.2025 - 15.02.2025