Gözlerimiz yuvasından çıkana kadar

“Tuba Geçgel’in “Gözlerimiz yuvasından çıkana kadar” adlı yerleştirmesinde ise insanın merak duygusunu görme eylemiyle bir araya getiren biçimsel ve kavramsal bir kurguyu izliyoruz. Eser; video, televizyon, kendi kendine öğrenen bir yapay zeka algoritması, sensörlü kameralar, pileksi, kumaş, dikişler gibi birbiri içine geçmiş, özel kurgu ile oluşturulmuş bir enstelasyon olarak karşımıza çıkıyor. İçi elyaf dolu olan kırmızı bir kumaş üzerinde dikilmiş 56 tane, pleksi ardında yer alan dikiş gözler dışarıyı izliyor. Yumuşak dikişin, kumaşın ve pleksinin verdiği çok boyutlu bir izlence yanında yapıtın bir bölümünde izleyenin kendisi ile karşılaştığı iç içe duran dijital bir ekran beliriyor. Dikiş gözlerin arasında neredeyse iris gibi görünen bir beyin tomografisi görüntüsü ve dikişlere nazaran gerçek bir göz videosu da çok yönlü bir anlatı olarak karşımıza çıkıyor. Bu denli çoğulcu bir güdü ile kurgulanmış olan eser, kendi içinde dışarıya bakan birçok göz olarak izlenirken, aslında izleyiciyi de içine döndüren bir duygu sensörü gibi izlenebiliyor. İzleyici dışarıdan esere baktığında sensörlü mekanik kameralar ve eserdeki dikiş gözlerden birisinin üstünde yer alan mercek bir kamera ile yapıt, izleyiciyi o an radarına alıyor. Yapıtın sol kısmında izlenen ekranda izleyici kendisini gördüğü anda yansımalar içinde izleyen izlenene, izlenen ise izleyiciye dönüşüyor ve görmenin çarpıcı dualitesi tam da bu esnada ortaya çıkıyor.

Tuba Geçgel’in, insanın evreni ve kendini sorguladığı “Gözlerimiz yuvasından çıkana kadar” adlı yerleştirmesi, merak duygusunun uç noktadaki hali, kişinin savunmasız bir bilinç ile kendine döndüğü durumu üzerinden değerlendiriliyor. Yapıt, izleyiciye bakan birçok göz ile dışarıdan içeriye, içeriden de dışarıya etkileyici, belki gerçeküstü ve nihayetinde çok boyutlu bir deneysellik sunuyor.”

Melike Bayık